BİR NAMAZ VAKTİNİ KAÇIRMAK


BİR NAMAZ VAKTİNİ KAÇIRMAK

Şeyh Muhiddin Arabi (r.a) bir gün Konya seyrangahında gezintiye çıkmıştı. Bir kısım erkek çocukların oynamakta olduğunu, yalnız bunlardan bir tanesinin onlara katılmayarak bir yere çekilip ağlamakta olduğunu görür ki bu durum herkesin yüreğini parça parça edecek bir manzara arz ediyordu. Bundan çok müteessir olan Hz. Şeyh çocuğa yaklaşarak;
- Yavrum, neden sen bu çocuklarla oynamıyorsun, boyuna ağlıyorsun?
Çocuk şu cevabı verdi;
-Ya şeyh! Bir kimsenin anası ve babası kabirde dayanılmaz azaplar içinde iken hiç oğlu eğlenir oynar mı? O masuma oynamak, gülmek ne reva! Ey yüce mürşid! Ayaklarınızın bastığı toprağın kurbanı olayım, ana ve babamı kurtarmaya şefaat et, derman olursa ancak senden olur.
Şeyh (r.a) batın gözüyle baktı gördü ki çocuğun ana ve babasının kabirlerine cehennemden bir ark açılmış değirmen arkı gibi dönmekte ve (Hufretün min hurefin...) hadis-i şerifinin muktezasınca öyle bir ateş havuzuna dönmüştü ki sanki kabirleri ateş deryası olmuştu. Bunların kapatılan bu ateş deryası içerisinden kuş olsalar kurtulmalarına imkan yoktu. Kemikleri o ateşin içinde katranla yanıp parça parça olarak yine durmaksızın aynı şiddetli etkenliğinde tekrar tekrar yanmakta idi. Her saatte beş yüz kere bu dayanılmaz durum tekerrür edip durmakta idi.
Hz. Şeyh (r.a)'in bu hal rikkatini celbetmiş mübarek gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı. Bu azap ehlini kurtarmayı kasteyleyerek hikmet-i ilahiyeye bakın ki o an Yasin-i şerifi okuyan Hz. Şeyhin (r.a) hemen o duanın tüm sevabını o çocuğun ana ve babasına bağışlayarak hediye eylemiş, bunun sonucunda hemencecik kabirlerine açılan cehennem kapıları kapanmış, cennetten öyle güzel bir yol açılmış ki toprakları misk ü anber, karanfil kokuları ile dolmuş. Kabirleri sanki cennet bahçelerinden bir gülistan olmuştu.
Bu hali gönül gözüyle gören çocuk Şey (r.a)'ın ayaklarına kapanarak hem şükranını beyan etmiş hemde kendisini hizmetine kabul buyurmasını istirham etmişti. Sırr-ı kader tecelli ederek bu istirham şayan-ı kabul görülmüş. Hz. Şeyhin 30 yıl haser ve seferde hizmetinde bulunmuş, o masum yavru büyüyüp ehlullah'ın yücelerinden olmuştu. Ahmet Sultan adıyla anılan bu mümtaz veli'nin kabr-i şerifleri Konya yakınında olup kendileri bir hanikahta ve mezarda defnolunmuştur.
Ahmet Sultan'ın ana ve babasını bu kadar büyük bir azap görmelerine sebeb neydi?
Şeyh-i ekber (r.a) Ahmedin babasına kendilerini bu elim azaba sebeb olan günahlarının ne olduğunu sormuş. Ahmedin babası şöyle cevap vermiş;
- Ya Şeyh! Bizim hatamız şu idi ki; Hatunumu aldığım gece sevişmekten ve musahibetten gaflete düşmüştük böylelikle yatsı namazını unutmuşuz. İşte on iki yıldır gördüğümüz azap bu yüzdendir. Sana Cenab-ı Hak sonsuz lütf u merhamet buyursun ki imdadımıza yetişip bizi bu azaptan kurtarmış oldun.
Evet arkadaşlar! Gafil olmayalım. Düşünün ki bir namaz vaktini kaçırmak ne büyük azap vesilesi oluyor. Her zaman Şeyh-i Ekber (r.a) gibi imdat edecek er az bulunur.
Hiç bir zaman namazlarımızı kaçırmayalım...

Kaynak; Yasin-i Şerif'in Esrar ve Havassı-(sa 130-131)